25 Aralık 2008 Perşembe

yaşlanma öyküsü


başlıksız bir hayatın ardından gelen bir yaşlanma öyküsü.

geriden gelenlerim gibi unuttum artık tüm geçmişimi.

kalanlarım bir göz içi sakladıklarım.

kimseler...

sandığım bir hayat...

başlıksız bir hayat...


Bir anda ölüm geliverdi aklıma.
Sıkışan bir ömür dört duvar arasına
Hayatımdaki yollarım gibi yüzümde belirginleşmiş cevaplar.
Kısrak bir tohum gibi kaybolan mutluluklarım
Arkamda kalan cevherler dolu sandıklarım
Sinema koltuğunda kalan hayatlarım…
Bir yıl gibi koca bir hayat
Oysa ne kadar da çok hayat tutmuşum.
Eksiksiz bir metin gibi adımlarımda göz yaşlarım…
Yüzümde ufak bir tebessüm yanımda olamayan babam için…
Dudaklarımdan eksik olmayan kurşun kalemimin tadı.
Hayatımın sonuna geldim,dünya da değişen ne?insanlar dışında.
Zamanın içinde saklanmış bir korku,yaşlanmak.
Hayatı yaşamaklı olmayanların hiçbir zaman erişemeyecekleri bir mutluluk “yaşlanma korkusu”.Öylesine sevmişim ki hayatı,hayatımdaki insanları.Bırakamamışım gerilerde hiç.
Eskimiş aile öyküleri gibi gece yatağıma düşenler.
Tek bir dilek dilesem hiç bitmesin desem,biliyorum kendini güldürmek gibisi yoktur.
Durmak gibi hayat…
Bilemediğim tek soru
hayatım bana mı ait…
Rengi,yüzleri gibi vurdu
üstümde duran kostüme.
Bir pencerem var
iç tarafında duran dünyamdan başka hiçbir şeyim yok bana ait olan.
Yenemediğim üzüntülerimde hala dimdik duran bir adam…
Olmazların arasında bitmez bir savaş…
Bitmez bir insan kargaşası.
Yüreğimdeki sıcaklık gibi geçici hevesler…
Yine de elimde tükenmeyen bir yaşam sayfası.
Gözlerimdeki yaş biter
Zihnimdeki kalem tükenir
Ve ne zaman rüyalarımı görmez olurum
Artık ben hayat için yokum nede hayat benim için…
İnandıklarım yanımda olamayan insanlar gibi
Artık son bir söz için tek bir nefes…01:53 25.12.2008

22 Aralık 2008 Pazartesi

Düşünceler içi yaşam...

İrade eksikliği yüzünden etrafa dağılan saçmalar gibi yer bulan korkular.Seyir eden bir gezgin gibi tamamlanmamış bir rüya turu.Aslında gerçek olmayan bir rüya havuzu.Dokunuşlar öncesi tuzlu suyun tatlı suyla çarpışmasından doğan sıcak bir his ve sıcak bir ilişki.
Hava karardığında görünmez dokunuşlar.Yanlış bir düşüncenin intihar etmesi gibi.İçinde tutabildiğin onca şey varken bir anda zamanın içine döktüklerin,senin için bir yükseklik duygusu gibi çökücü bir zemin.Tam burada düşündüklerinin savaşı gibi öncesinden gelen adımlarının artık anılarında yer edinmesi,sende ne kayıp nede fazla bir hayat alkışı.Aralarındaysa sevgi,bolca düşünce demek.Geriye kalan ellerinde duran harap olmuş bir kalp çarpıntısı.İleriye dönük düşüncelerinde duygusal bir salata karışımı.
Şimdi uçurum ucunda karar ver yalnız bir bank mı… yoksa karmakarışık bir oyun içi kavgası mı.
Yaptıklarınla bağdaşmayan bir düşünce yapısı.
Kendinden önce düşünmek istemediğin çökük bir ev.
Renklerin hiç birisi uyumsuzluk göstergesi için uyumu sağlarken içinde sakladığı mutlu bakışlar dışında soğuk bir surat.
Paralel bir hayata dönüş yolu gibi içinden çıkıp geldiğin bir beden…

18 Aralık 2008 Perşembe

farklı bir zaman öyküsü...



His kırıntılarımın,düş kırışıklığına uğradığı yüzüm.
Gözlerimde oyun perdesi gibi dalgalanan ve yansımalarına engel olamadığım hayallerim.Sebepten sonuca kadar bir sürü çapraz ilişkim.
İçime değersiz gibi görünse de,gözlerimde değer bulan bakışlar.
Düşüncelerimde yer edinse de karar veremediğim anlamsızlıklarım.
Mutsuzluklarımın yansıması gibi içsel duygularım.
Birebirsizliklerin uyumunu göz ederken aslında fark edemediğim tutuşlarım.Gözlerimden atmak istemediğim irade içi eğilimlerim.
Aslında gideremediğim bir sürü mutluluk.
…ve belki de hak etmediğim kalbimin çarpışları.
Hayatımdaki tüm her şeyden uzaklaşabildiğim dikdörtgen bir hapis,her şeyi unutabildiğim tek yer.
…desem hayatımda ne değişir,olabildiğince karmakarışık adımlarım.
Gerçeğe,yansıtma gerçeklerim…zaten şeytan da bir melek,eskisinden farklı.Güvenmediğim tek bir an bile yok ve kendime de beklemem.
Yüzüme çarpan sözlerin ağırlaştığı zaman sahneleri,içlerinde bir yığın düşünce dansı.
Anlamını verebilsem de anlamak ve bilmek istemediğim bedenler.
Gözümün altında ufak bir toprak kırıntısı,hayallerim gibi kuru.
Eğilimlerim,neden ve niçin ilişkisini iyice düşünüp içimdeki derinlikte kendime verdiğim cevaplar;yani doğru olmakla arasında kaldığım kararlar.Farklı bir insan için farklı bir zaman hikayesi.
Kalbi açık,bir o kadarda gizemin içindeki gizli giriş çıkışlar.
Beklentilerim gibi soğuk ellerim.Dudaklarım kuruyalı az bir zaman geçse de,farklı bir çift göz içindeyim.
Etrafımda ağız kalabalığıyla düşüncelerini satmaya çalışan insanlar.
Yolumda giderken hemen yanı başımda seğir eden göz oyunlarım,her adımımda izlerim düşen her yaprağı.
Susayan bir gölge var içimde.
Benimki diğerlerinden biraz daha farklı bir zaman aşımı.
16:43 18.12.2008

15 Aralık 2008 Pazartesi

...sonu


kurumuş bir ruh,gölgesinde yeşil yosunlar hayat belirtisi...Dileklerin içinde gecelerin sesiydi ağlayan.Doğumla gelen bilinç altı sorular...yanıtından önce hazır duraklı cevapların.Susmadan söylemeli,ya zamanı duraksamalı ya da öylece geçmeli.Sesinle birlikte dokunabilmek.İşleyişinden belli;kör bir makas,açılmayan karmaşık bir halat ve yarattığın onca şeyden sonra vurduğun mühür.Karelerden bulmaca oyunu,içinde kendimi sordum ama bir bilen bile yok.somurtuk yüz hikayeleri,boşluğa düştümmü kaçırmak istemediğim fırsatlar yalancısı.Etkisinde kalmadığın ellerin etkisiydi yalancı ısıtmalar.Bir an bile durma,kaçtığında doldurduğun onca anı.

...yönüyle eğilimleri doğrultamadığın al ve ak yuvarların,dur.

...sonraki beden durakların.

...kınısına girmeyen gözlerin.

...sonu

14 Aralık 2008 Pazar

sonra...öncesinde

oynamaklı bir beden gibi hislerim
yalandan evler gibiydi yüzümdeki insanlar
ah birde anlayabilsem görmemin sebebini
anlayabilsem doğru olmaz mı
gerçeklerime yakın olsam
büyümek miydi korkum...
bilmek istemesem
arkamdan fısıldayan insanlar mı doğrularım.
ah bir de anlayabilsem elimin soğukluğunu
bir de şu hislerim
gerçeği yakalayabilsem,duygularımı öğrenebilsem
inanır mı gözlerimdeki insanlar...
ufak bir dokunuş yeter eve dönüş yolunda.
dokunuşlar;adımlarımın yönü gibi değişirdi hislerimde.
tebessüm;sisli tepelerin uğultulu zamanları gibiydi yüzümde.
bazen insan üflemeliydi bir kaval gibi kendini rüzgara karşı
eski yıpranmış bir koltuk odanın gölgesin de kalan
sakladığı bir o kadar dokunuş içinde dışarıya atamadığı.
peki sen gizlensen mi,çıkabilsen mi...
ellerimde değeri bilinmeyen bir dokunuş...21:28 14.12.2008

zamanın göz kırptığı vakit...


Nefes hareketleriyle buhulanmış camın arkasında biçimsizce ve kontrolsüz hareketleri ve de ölüm kokusuna sarılan gözler,gözlerimin içinde yer bulurken,yerde yatan beden ölümün nefesini koklardı,soğuk kaldırım taşı üzerinde.Anlamsız gibi görünen bir beden dansı.Tam o an zamanın göz kırptığı vakit ölüme yakın olabilmek için meraklı gözler görüyorum.
İçimden şöyle demek gelirdi hep;merak etmeyin zaman yaşlı bir öksürük gibi sırtınızı sıvazladığında işte o zaman yaklaşmakta olan,öfkenin korkuyla birleştiği nefesi hepiniz bir gün hissedeceksiniz.
Meraklı gözler var etrafımızda meraklı gözler.Bir tahıl parçası gibi dağılırdı zamanın o gepe geniş ağzında merakla hayata bakan gözler.Çiğnerdi,ezerdi,ufalardı hayat.Yaşlı bir öksürük gibi haber verirdi hayat.
gölgeler nefesli
gözlerinde vardı…
ve diğer taraf için olsa da düşünerek yakındın.
Gölgesinde durmak , yaşlanmış bir banka oturmak gibiydi.
Adımlarının önünde bulunan,fotoğraflarda üşümüş türlü yüzler.
İzlerinde bıraktığın sıcak nefesler.
Yeşeren ufacık gözler.
Ama ölebilirdi gün ağardığında insan.
Savaşlar devam edebilirdi,kanlar içinde çırpınan insanlar için.
Yok olmuş hayatlar gibiydi soğuk bir avuç içi.Artık ağlayamadığın fotoğrafların kalırdı ellerinde.
Belki bir gün yetebilir hepimize hayat…

12 Aralık 2008 Cuma

bir garip yaşam öyküsü...

Hayvanlar gibi koşuyoruz,
düşünce yeteneğimizi kullanmadan.
Gözlerimizdeki pencereleri her geçişimizde yüz yüze
içlerinden ellerimizi tutup birleştiriyoruz hiç cam yokmuş gibi.
Bakışların ötesinde ağlayışlar var
bakışların ötesinde sağır kulaklar,kör gözler var.
Anlamsız bir mücadele gibi
oysa kaldırımda düşünen bir adam.
Düşünmek yettiği kadarıyla yeterdi
insanlar tutmakla zevkleri arasında kalırlar
kendilerinden doğruları reddederlerdi.
Uçmakla ağlamak arasında kalır
mutluluğa takılır
ve ömrü bitince ihanete uğramış gibi susar,
gözlerinden yaşların süzülmelerini beklerlerdi.
sonunda...
sonunda mı? ne olur du?
ölüp giderler di canım...02:02 12.12.2008

9 Aralık 2008 Salı

yuppii...mutluluğun diğer tarafı:sanki bağlamını kurmak gibiydi...


Koklamak gibi,sanki hislerinde bütünleştirememek ona dokunamamak ama bu anın farkına varmak.
Sevdiğin insanlardan birisi sorar “mutluluk ne demek?”.
İçindeki kontrol etmeksizin yapmakta olduğun şeyin ya da dışarı vurumlarındaki paylaşımının,belki de bir tek kendi içinde duygu değişikliğinin yüzüne şekil vermesiydi mutluluk.
Ya duygularında acı yokken,mutlumuydun.
Belki de bir türlü dokunsal bir hisse dönüştürememekti gerçeği.
Ya duygularında çirkinlik varken yaptıkların ve bu sadece bir tek seni duygularında değişikliğe ittiğinde bunun adı mutluluk mudur?
Sorsaydınız,hayatta yaşamaklı olan duygularını kaybetmiş yaşlı bir adama mutluluk nedir diye,heralde cevabı ‘mutluluk her şey’ derdi.
Sanki beklentilerin dışında farklı bir şekiller dizesinin bir adım ötende belirivermesiydi.
Bıraktığın bir notun seni üç gün sonra mutlu etmesiydi.
Gözlerinizi kapattığınızda etrafınızdaki ışığın yok olsa dahi sanki hala içerde ışık varmışçasına gözlerinizin içinin aydınlık olmasıydı mutluluk.
Sona ermekle beraber tüm çabaların doğruya ulaşmasıydı.
Söyleme sonun geldiğini,
Söyleme bittiğini.
Susmaklı iki dudak gibi kal orda…
Zamanın derinliğinde bırak ,geçmişin gölgesinde değil.
İradendeki bir oyun parçası.
Ve yağmurlu bir günde eve geri dönmekti mutluluk…02:24
06.12.2008

7 Aralık 2008 Pazar

yürüyorum...yaptığım sadece bu yürümek.




Zaman… kanı dökülürdü akardı hayatımın içine.Silerdi göz yaşlarımı kanıyla.
Sevmekti yaprağında duran damlalar.
Topraktı günleri bekleyen.
Sormaktı hayat,sislerin içinde gizlenmekti hayat,saklanıp sorular sormaktı hayat ve sorsaydınız hayat bendim.
Sakın sorma neden diye,sorma.
Bir yerler,
görüyorum hepimizi
karanlık bir yerler.
İçindeyiz hepimiz,
hüzün dolu bir bahçe,
gözlerimin içindeydi insanlar.
Hatta yeni doğan bebekler gibi saf umutlar hepsi içerdeydi.
Kolsuz bacaksız insanlar gibiydi umut ilk doğduğunda.
Şimdilerdeyse koca bir çocuk gibi acıyı öğrendiler.
Param parçaydı çocuğun elindeki hayat bulutu.
Karanlık gibi bir patlama ;sesi içimdeki çığlıklar gibiydi ama şimdi bir tek rüzgar var orda.
Gelmezdi aklıma,sahnede tek ve sadece ben varım kocaman hava kabarcığının içinde.
Bağırsam neye yarar,ağlasam neye yarar.Bir et parçası bile yok.
Ben özlemedimmi,ben istemezmiyim ama bazen paylaşılanlar değilde gözlerine karşı anlattıkların önemlidir.
Düşünmek köreltirmiydi insanı,aç bırakırmıydı heveslerinden.
Hiç gitme diyemedim ama gel de diyemedim hırsımın öfkesine.
Vardı evet hayallerim,inançlarım,yaşama karşı bir hevesim…yokluk fakir bir ev sofrası gibi yer edinir oldu içimde.
Kovuyorum,bağırıyorum,çağırıyorum ama yine de ordalar.
Gidiyorum,yürüyorum yaptığım sadece bu yürümek.
23:34 28.11.2008

30 Kasım 2008 Pazar

içine yenilerini alabilmek için...


Filmin sonunda çıkan tek bir sıra yazı gibi “babamın anısına,babam için”.Bazen babalar giderlerdi ama sadece giderlerdi.Bazense savaşa giderler geri gelmezlerdi.Tıpkı benim babam gibi,içindeki savaş uğruna giderlerdi.Filmler biter yenisi başlardı.Karanlık tekrar aydınlanırdı kararabilmek için.İçine çektiğin derin bir nefes gibi kalabalık bir aydınlık ,neye yarardı ki.
Asit yağmuru ya da değil biterdi ve tekrardan insanların üstüne hiç yağmamışçasına yağardı yeniden.
Sevgi biterdi aynı mum gibi dibine erir yoğun bir kıvam alırdı ama yinede biterdi.
Soğuk bir sabah ısınır ve tekrardan soğurdu,dışarıda yalın ayak gezinen insanlar için.
Yaşlı bir adam ısınır ama küçük bir çocuğun aşık olması gibi hemen soğurdu bedeni.
Kuşlar uçardı sıcak bir hava için aynı insanlar gibi.
‘İnsan’ bu adı kim bulmuştu?
İnsan doğardı ölmek için,bu unutulurdu.
Tek bir şey vardı bitmeyen, değişmeyen Tanrı.
Rüyalar biterdi sabah olması için.Düşler biterdi insanlar yaşlandığı için.
Ve zaman geçerdi içine yenilerini almak için. 03:19 30.11.2008

27 Kasım 2008 Perşembe

gözlerimdeki sokak;çekilmemiş fotoğraflarım gibiydi zaman...


Ağlasammı oturup yenemediklerim için.yere serilmiş yatıyorum,ışıklar kapalı televizyonun yarattığı bir ışık oyunuyla gizleniyorum odada.Gizleniyorum, kendimden mi? keşke keşke gizlenebilsem.Tükenmeden işleyebilsem zamanı olmaz mı izin vermezler mi...Sıkıntı gibi nefes almak,dokunan ihanetler gibi gizemi çözülememiş bir cinayet.Yaşanmamış değilde yaşanmaz günler olmalıydı hayatımda.Kalmamıştıki kurutabilmen için bir yaşam.Kaybolmuş yapraklar gibiydi insanların içinden kaçıp gidenler.Götürülmemiş bir his gibiydi baktığın yerler.Sanki piyano başında bir şehir kaybolmuş insanlar belgeseli,öfkeli! kızgın!sinirli! hepsi aynıydı...Tanrıııı her yerdeydi.Toplanın heeey insanlar toplanın kendi felaketiniz için,sıraya dizilmiş bir yaprak kurutması gibi un ufak hiç gece olmadı hiç gündüz olmadı acıda yok sevgi hiç olmadı.İçimi ısıtan bir hırka gibi hissederdim dünümü.Yalannn! demekten hiç alamadım kendimi belkide herşey; sen, un ufak insanlar,şeytanlar,melekler herşey herşey yalanlar ah ah be yalanlar.Açık saçık inançlar, ağlama be çocuk sen değilmiydin inanmaktı diyen sen değilmiydin.Uzadım uzadım uzadım...taa hayallerime.Gördüm hepimizi gördüm seni,beni,tüm herkezi.Işık kördüğüm oldu insanların üstünde,kimse yok artık ölüde yok ne de ağlayanları artık kimse de yok nede öldüğünde gözlerine para koyucak bir ell...bulut bile yok,ne hava ne de su,anlayamamıştım tam orada bir çizik sözleri atlayıp geçiverdi.Düş düş eyy bulutlar düşün hayallerimin üstüne,yağın hayallerimin üstüne ,ağlayın, bağırın,haykırın hey bulutlar söyleyin bana deyin bana,şaşırın bana şaşırın.Ölmesin ölmesinn ,yeşermesin acılar...çekilmeyen fotoğraflarım gibiydi zaman. 23:15 27.11.2008

24 Kasım 2008 Pazartesi

basit...

Duyduklarım yalan değil.İnanmak en son yaptığım şey.Sevmek kendimi bıraktığım zamanlarda gizli.Düşünmek her zaman içinde bulunduklarım.Basit hemde çok.Güneşi doğmayan ama neşeli bir hikaye.Gözlerimi çattım bakıyorum yaptığım ssadece bu bakmak.Gördüğüm tek şey gölgem,bana ait tek şey.Gözlerindeki bakışları benimkine doğru at.Küçük bir çocuk gibi gülümse yüzüme.Bırakta şansım olmasın hiç dudaklarında.Güldüm işte yaptığım en güzel gösteri.Anlattım ya basit işte...

18 Kasım 2008 Salı

ayrılmış bir his...


Durağında beklerken gelip almasını istemediğin hislerinide alıp oradan gitti.Neden böyle olduki?Soruma cevap bile vermemişti, zaten insan olumsuzlukların içinde gezinen olgular için neden cevap üretsinlerki, nede olsa eylem en kolayı.Bir zaman gelsinde, gitsin bu nedensizlikler.Bir zaman gelsinde iki olsun bedenim,sanki hislerin yanarcasına yüzünde bıraktığı izlerden acı çekmeyen diğer yüzüm gibi.Zamanlar gelsinde en azından beni büyütmesinler.Bakmamış gibiyim,duymazdan gibiyim,ama sanki gidermişim gibi bir hava var hislerimin atmosferinde.Tekrardan ordaymışım gibi.Etrafımdaki insanların empati değil de sempati kurmaları gibi tek bir yönden akan ırmak,bunu karşılayan tek bir kalp olduğunu düşün...Gitmek yarısıydı...devamıysa hiç yokmuş gibi susardı içimde.Zaman mı? dedim ya hep demiştim o sana ait.Bir zaman...birde geçenlerde Deli Pedroyu gördüm rüyamda gerçekten de deliymiş.parmağımı kesmişti uyandığımdaysa parmağımdaki acı hala devam ediyordu. 02:57 18.11.2008

12 Kasım 2008 Çarşamba

bir yaz serüveni...


İnsan,başarmaksızın bir doğrultuda gezerken gezdiği insanımsı vadilerde adımları izlerken bulduğu yanlışlar onu düşündürmektense eğilime destek olması için içine aldığında, insan tam orda düşünür hayatım, yaşamım…bulunduğun topraklarda yalnız kalırken senin elinden tutan insanlar amacını belli etmeksizin senin için elinden geleni yapmaya çalışırlar.Bu senin verdiğin hissel maneviyatın etrafındaki insanlarda somutlaşmış bir duygu biçimidir.Mutlaka senin için çabalayan insanlarda var hayatında.Hayatına yön veren yollar olduğu gibi insanlarda vardır ,içindeki sevgi seline katılan insanlar gibi.Değer vermek ,onların sana bakarken kendilerini gözlerinde yer aldığını göstermek ,içtenliğini onlarla paylaşmak ve birlikte koşarken insan çağında onla ne kadar samimi olduğunu göstermek için omzundan ona doğru ufak bir bakış atmak.Biliyorumki hayatımda dostlarım,dosthane öğretmenlerim hep var.

Sevmekten hiç yorulmam

Gözlerimde seyir eden insanları…

Göz kapaklarımı hiç kapatmam

Dostlarım nefes alabilsinler diye.

Hiç korkmam sarılırken
Şeytan mı? Hımh! O hiç olmadıki dostlarımın arasında.

Saygım ve sevgim yanlarında olsun.

Gerçek bir neden söyleyin bana

Dostlarımdan öte,onlarda olmayan

Onlarda yeşermeyen bir neden…

Biliyorum çünkü görmem hiç zor değil gözlerinde duran beni…Yanımda duran herkeze teşekkürler.2007 yazı yeni bir serüven başlangıcı,hocamıza teşekkürler.

11 Kasım 2008 Salı

umudun tozu...


Eve dönüş yolundayken fırından aldığığınız ufak bir tatlının sizi mutlu etmesi gibi.

Evinize giderken bir anda farklı bir yola girip,hiç uğramadığınız bu yoldan geçerken düşünceler içinde kendinizi hayal edin.

Çamur içinde oynadığınız parka bir gün geri dönüp orda oturmak gibi.

Aslında hepimiz ordayız,umudun yolunda.Giysilerim hiç kurumadı, anneme o kadar söylesemde yine aynı şeyi yapmış,çamaşırları yıkarken her zamanki gibi bir tutam da umut tozu koymuş...teşekkürler anne her zaman yanımda olduğun için.10.11.2008

4 Kasım 2008 Salı

uzak değildi hiçbir zaman...

merkezinden gelirken ses, geldiği her çemberin içine girip zamanı aşıyorum.her nefes alışında durup kendi gözlerimden ruhuma bakıyorum.görmekteyim yalanlarımı,yüzleşmek için en doğru yer kendi için...en azından kimse yok içeride senden başka.ruhuma dokunabildikçe dokunuyorum her nefeste.
Başımla artıyı çizerken gecenin bir yarısında amacım günah çıkarmak değil, nede TANRI'dan af dilemek işte tam burda evetle hayır arasında kalıyorum,anlatmak istediğim bu. pencerem tam anlamıyla kapalı,bir ışık hüzmesi dahi yok.içeriye aldığım tek şey evet ve hayırlar.ellerimle tutamadığım düşüncelerim var başımın üzerinde gezinen.kulaklarımda hiç susmayan bir ses.bedenim uyumamı istesede, parmaklarım hala savaşır halde kendisine sahip olan bedeniyle.
düşünürken gidebildiğim kadar uzağa gidiyorum yatağımdan.amacım kendimden yada yatağımdan kaçmak değil.tek isteğim gidebildiğim yerleri hissetmek.uzakmış gibi görünsede yatağımdan birkaç adım uzak,pencerenin diğer tarafında duran hayat. 01:02 21.10.2008

3 Kasım 2008 Pazartesi

bu bir rüya...


içimdeki müzikle ağır adımlarla dans ediyorum.gözlerim sadece tek bir nefes aralığı açık, çevremi hissederek oynuyorum.etrafımdaki hiçbirşeyin değişmediğini görerek dans ediyorum.her yere ulaşıyorum.bu tamamen bana ait olan bir dünya, bazı zamanlarda hakim olamasamda.dans ederken karşımda büyük bir cadı aynası var.aynada yansıyan eller var siyah,beyaz, zayıf,şişman,kirli,temiz.güzel dünya güzel dünya herşey ve herşey,güzel dünya güzel dünya hiçbirşey ve hiçbirşey... ağır ağır koşuyorum,adımlarım her an durmak ister gibiler,herkeze dokunmak istiyorum ama gittikçe ağırlaşıyorum sanki bir rüya,tutunuyorum ama uyanmak zorundayım çünkü bu gerçektende bir rüya bu sadece bir düş.biliyorumki hep içindeyim herkez gibi...her uyanışımda yastığıma yaslarken buluyorum başımı. 00:11 03.11.2008

2 Kasım 2008 Pazar

kendi gölgenle dans etmek...

içimdeki sıkıntılar,bilememki nereden...hayal değil,nede gördüklerim rüya...uykuda değilim ama gözlerimde hep aynı, hiç değişmeyen gece beyazı düşlerim.tek zararlı çıkan inancım ve seçim yapamadığım tek yer.bilmem! kendimle konuşmak güzel ama cevabım diğerlerinden daha içten...düşünmek istemediklerimse nedensizken içine anlam koyduklarımız...korkularımsa bu yaşama dair değil nede vaadedilen için.görmekse her zaman için insanların ruhlarını izlemek gibi, neredeyse onların içinde yüzmeye yakın bir his.boğulmadan gezdiğim tek yer.hissetmekten öte dokunmak,parmak izini orda bırakabilmek.en azından tik tak adımlar, onların yanında çapraz görünümleri ve rüzgarın vurdukça yüzünden gelen sesleri...bitirmeden sonuna gelmek gibi.22:14 02.11.2008

20 Ekim 2008 Pazartesi

bu 'hayat' bitmesini istemediğin...






Kaldığın iki çift göz arası hissettiklerin...


Hangisinden kaçmak istersin.Adımlarına öfke katmadan,adımlarında öfkeyi bulmadan.


Seyir halindeki düşlerinden kurtulmadan,gelmek istediğin yer neresi?


Durduğunda emin olabilirmisin mutlu olduğundan,mutlu olmak ne demek?


İçindeki sancıların anlamı ne? duyduğun hisler mi, yoksa olabilir dediğinde içinde çelişmesini engelleyemediğin düşler mi?


Peki ordan kaçmak mı isterdin? yoksa elinden tutmasınımı...


Elinle yaptığın tabancayla kimi vurmak isterdin? sonuçlarını bilseydin...


Bilmek seni emin kılarmıydı duygularından,bumuydu emin olamadığında kaçmaklı olduğun duyguların.


Oysa zamanın, andan oluşan tüm oluşagelmişlerini kararlarını verirken kullandığında, geldiğin zaman bulunduğun anın çok ilerisindeyse karar vermek neye yararki... 18:49 20.10.2008


bu 'hayat' bitmesini istemediğin...


Tekrardan…takrardan doğardı hep;getirisini göremezdin özncesinde.Durmadan devamlılığını sürdüren bir tarla bu.
İnanmaklı olmakla,inanmayı hiç denememek arasında kalıp oturmak gibi bu.
Başladığında biten bir his bu.
Sorunların sorumsuzlaştığı bir tabanca bu.
Hissetmekte olduğun duyguların karışımı bu.
Sevmekte olduğun insanlar bu.
Yanındakilerin değiştiğini anlamamak bu.
Sevgiyle uğraştığın bir bahçe bu.
Giderken daldığın ara sokaklar bu.
Sende anahtarı bulunmayan kendi evin bu.
Başlayan her şeyin bitmesi bu.
İnanmanın boşluğu bu.
Rüyalar içinde yaşamak bu.
Oluşumların arasındaki fark bu.
Umursamadığın bir sesle uyanmak bu.
İçindekileri dinlememek bu.
Gözlerindekini paylaşabilmek bu.
Yansımalar ve gölgeler bu.
Kaybetmekte olduğun bir aşınma bu.
Biteceğini bildiğin bir hayat bu…
01:11 18.10.2008

16 Ekim 2008 Perşembe

Ey aşk nerdesin…O aslında sobelemeyi bekleyen bir’ebe’


Neydi seni götürüpte tam o noktada bırakan hisler; inanmak mı? İnandırabilmek miydi? Seni yalnız bırakacak olan ses…
Akla sormadan gelip geçen zamanlar,iraden dışı dediğin duygular senin yaratıcılığında hayatında kaldığı sürece inşaaları yıkmakta olup olmadığına karar veremediğin sürece hep tek kişilik bir çelişki.Yani yaşayıpta gözlerinin içine bakmak orda bir dünya yaratmak ,gözünün görmez olduğu neden kavramlarını ortadan kaldırabildiğin bir düş çerçevesi.
Kim ne derse desin bazen alevin içine atlamak gibidir o yabancı ele dokunmak.
Kim ne derse desin bir tek senin içindekilerdir gerçeği gösteren.
Yatağına yatarken kendi gözlerine bir not bırakmak ‘seni seviyorum’.Rüyalar okyanusuna daldığında hem şeytanın kandırmacasından hemde aşkın kandırmacasından kendini alamamak.
Güne başlarken denizdeki hareler gibi gözlerinin içine vurması.
İstemekte olduğunla hep sevişen bir düş olması.
Kendi hayatında kesmekte olduğun film kareleriyle devamlı savaşmakta olan bir çift hayalet göz.
Hayata kontrolsüz yaptığın bir eylem gibi sonucunu hiç bilememek ve buna ulaşamamak.
Ey aşk nerdesin! Gitmeden tek bir cevap ver bana ‘nedenin varlık mı? Yokluk mu?’
Tek çaren iki elinle sıkıca gözlerini kapayarak geldiğin yoldan geriye atabildiğin en uzun adımlarla koşmak…
17:13 16.10.2008

14 Ekim 2008 Salı

Şimdilerde...



Öncelerde mutfağımızda küçük bir fırın vardı, tavuğu içine koyunca öyle güzel pişerdiki çıtır çıtır nar gibi kızarırdı.Şimdilerdeyse onun yerinde mikrodalga fırını var.
Eskiden insanların duygularına tek kat vardı şimdilerdeyse üç kat birden çıkmak zorundasın.Basitleşmektense karmakarışık bir hal alır,insan büyüdükçe hayat.
Eskilerde bir çok hayat vardı içinde; şimdiyse harabeler içinde, paslanmış demirleriyle yaşlanmış bir ev var kendi içinde.
Bize yakın bir komşumuz var yolun ötesinde, şimdilerde yanında bir tek balıkları dost birde evinin etrafındaki mis kokulu çiçekleri.Balıkları eski bir su şişesinde, dibinde yosunlar var gözlerindeki alacakaranlık hayatı gibi, öncelerde sesler dolu olan evde…şimdilerde ev onun dostu o da evin.
‘hani nerde’ demeye gerek kalmadan geldi bile ‘yalnızlık’.
Şimdilerde yeni moda bu yalnızlık.

10 Ekim 2008 Cuma




Hah ! Hmm… Ya!
Nedeni var mı?
Niçin demekten yorulmadın mı?
Sonbaharın gürültüsü gibiyidi dudaklarından dökülenler.
Aslında hiç sormamalıydın nedenini,
Nasıl olsa hayatındaki keşkelere gerek yoktuki.
Zamanın biraz ilerisindeki seni bilebilirmiydin ?
Hissetmekten öte ne olabilirki…

19 Eylül 2008 Cuma

beklemekten başka...

Eriyen mumlar gibi tekrar bir araya gelip doğardı ışık tekrardan,güneş gibi.Parladı yine hiç sönmiycekmiş gibi.
Varmıydı…yokmuydu… bunu bile öğrenememiştik inanç perdemizde gizlenenler adına.
Rüyada gibiydim.Her gün güneşiyle tazelenmekte olan büyük bir akvaryum.
İnsandaki zeka gücü öyle mükemmeldiki varoluşu bile düşünebilirdi.
Peki büyük rolü üstlenmiş olan kimdi?
Uğrunda güvenemediğiniz pek çok şey vardı.
İçindekileri zamandan zamana taşımak artık zorlaşıyordu.Onları her defasında kucaklamılıydınız.Gittikçe ağırlaşıyorlardı.Belkide tekrarı olması inanmanız için bir araçtı.
Sonun gelmesini beklemekten başka bir çare hiç kimse için yoktu. 02:47 17.09.2008

15 Eylül 2008 Pazartesi

Duymak İle Gerçekten Duymak Arasındaki Fark







Kendini bulduğunda bir kişilik saklambaç oynundan çıkmış gibisindir.Sen ve sen…kendini kabullenmek herkezden farklı olmak gibidir.En önemlisi bunu yaparak herkezden farklı hissedersin.Aralardaki boşlukların aslında dolu olduğunu anlarsın, bu hislerinde ne kadar ilerlediğini gösterir.Işık gelip gittiğinde hissettirdiği tek şey bulmak ve sanmak arasındaki farktır.Birşeyler için uğraştığında onun insan hayatında nerde durması gerektiğini bulman uzun sürebilir ama bu uğraşı yaparken kendini bunun içinde bulmak en doğru olandır.
Görmek mi yoksa görmek istediğin şey için bakmak mı?...
Bazen yanınızda olmasını istediğiniz şeyler sizi terk ettiğinde kulaklarınızdan beyninize ulaşanları değilde ,hislerinizin fısıltılarını,sessizce haykırışlarını dinlemek en doğru yol.
Sanmak yada…

14 Eylül 2008 Pazar


Onca bağrış , onca çığlık varken etrafında ,onları görmezden gelemezsin diğerleri gibi.
O kahkaha çığlıkları bir anda sessizleşir,derin bir siyah kaplar havayı ,renkler bile siyahlaşır.Havanın yoğunluğu öylesine derindirki içine çekerken bütünüyle hissedersin.işte tam bu sessizlikte etrafındaki insanların, nefes alıp verirken çıkardığı seslerden öyle belli olurki amaçları.21:34 05.03.2008

8 Eylül 2008 Pazartesi

hangisi yüzü...


İki taraftada aynı adam var.Akşam üstü işten sonra eve giderken çektiğin tek bir kazıkazan tek bir şans binlercesi arasında.Aynı binlerce insanın içinde durduğun yalnızlık gibi.
Aklımın odalarında geziniyorum sanırım irade duvarıma çarpan yüzlerce duygu,yüzlerce düşünce,alıkoyamadığım hisler var.
Evet biliyorum,biliyorum.Biliyorumda yinede neyin içinde olduğuma karar veremedim.Bu bir seçim özgürlüğü değil ve bu bir aile toplantısı değil bu ruhunuzun serbestçe dolşabildiği bir yaşamın merkezi.
Evet eve dönüş yolundayım elimde bir kırtasiye poşeti var içinde malzemeleriyle, eve götürüyorum oğluma ama neyi öğrenmesi için…18:11 08.09.2008

24 Ağustos 2008 Pazar

Neye inanmak istersen inan, ama güven ne kadar önemliydi demi.
Evin arkasında oturduğun merdivenler ne kadar önemliydi.
Oysa değeri olan zaman hiç gelmedi.
İnanç, karşıdan karşıya geçebilir mi(ydi)? Şüphesiz en önemli olan attığın adımlardı.
Oysa merdivenlerde otururken bakışlarındaki güven ne kadar da tazeydi. İki demir çubuğu;arasında büyük bir tiyatro var.
Gözlerinle savaşmayı bıraktığın tek an,içinde saklayıpta götürdüğün tek an.
Üzerinde çelikten bir savaş yeleği var! Kılıçtan değil de düşüncelerden koruyan. Evet sevinçler var ama eksikler olduğunda ne anlamı var ki sevinçlerin.
Yalnız mı…
Kalakalmıştın içinde onca sevinç varken.
Pamuk prenses ve yedi cüceler,peki ya babası hiç ölmesini ister miydi kızının? Ya avcı belki… Ya pamuk prenses bağırmaz mıydı 'babamı bana geri verin' diye. İstemektense sanırım alışmak daha önemliydi.
Son hava tanesine kadar bağırdı evinin arkasında babasını bekleyen çocuk 'hadi baba gel artık ,gel hadi…'

Karanlık aynı zamanda hem karartmakta olduğu günün hemde çocuğun içindeki ışığı alıp götürmüştü.
Hadi baba gel artık gel hadi… 21:37 24.08.2008

17 Ağustos 2008 Pazar

Köşe başı saklambaç…
Önüm, arkam, sağım,solum ebe!
Her yerde gözler var,karanlığın bulunduğu her yerde.
Işığı almaya çalışan aynalar…
Yıldızlar yalancımıdır yoksa oyuncumudur.
Sessiz bir adım var gecenin karanlığında ilerleyen,adımlarından çıkan tek ses düşüncelerinin fısıltısı.
Niçin etrafındaki fotoğrafların tümü gözünün içine bakar.Nedeni ne…havanın karanlık oluşumu.Belkide diğer seçenektir içinizin karanlık oluşu.
Amaç çığlık çığlığa sevişirken bir adem oğlunu daha dünyaya getirmekmi yoksa düşmüş olmanın verdiği gereksinimleri düşünmemekmi.
Doğru nerde camidemi,kilisedemi,tapınaktamı,mekkedemi bildiğim bir şey varsa o da bu doğru tek bir yerde düşüncelerini biçimlendirebildiğin tek bir yer kendi için.
İnanmak bazen zor olsada elinde kalan tek şey.
Amacına ulaştığında işte bu ‘sobe’…
Köşe başı saklambaç.
Ben kendi içime saklandım.kimseler bilemez ben çıkmadıkça… 00:04 17.08.2008

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Gecenin karanlığına vuran aydınlıkta düşünüyorumda yüzümde duran insanlar sormalı kendine biz neyin emeliyiz.İnsana nasıl kabul ettirebilirsinki; görmedikleri vadileri,toprağı,suyu,ışığı;görmediğin vaat edilenleri.
Geceye karışan fısıltılarınız kime.
İnanmak ve inanmamak ne fark var arada, hiç.Koca bir hiç.
İnsan yaşamında bir yerlerde duran büyük bir yanlış var ve bu zamanı gelince ortaya çıkıcaktır.
Işığa doğru düşüşe geçtiğimde içimdeki yoğunluk bir anda sarsıldı.
Anlamadığım bir kaygı aynı ışığın bana duyduğu gibi.
Doğrumu…bunu hiç öğrenememek ,ötesini hissedememek kötü bir eksiklik. 00:27 29.07.2008


Ölüm…
Kısa bir son.Belkide isteğinin son hamlesi.Öğrendiğinde vaat edilene beklide hiç ulaşamamak.Bir adım sonrası yok , beklide hiç olmadı.Yada tümü insanın milahları.Belkide kovulduğumuz yere hiçbir zaman geri dönemiycez.Boynunda kendinin olduğu bir ayna,hayatının son anı.
Kötü yada iyi ,iki yüz gecede biri karanlığın soğuttuğu kanlı bedenin diğeri iraden ve zihninin oynu olan ruhun,kötü yada iyi hiç biri yok.Taki tek bir ADEM tohumu kalmayana dek.
Neden neden neden…
Bunu görmek içinmi ?zamanından önce görebilmek varken.
Ne doğru ne yalan kimse bilemez özgür irade…
Zaman yada yalan seçimin yok , hiçbir zaman olmadı.Bir şeyleri seçebilmek için yapmak zorundasın.Nede yüzünün diğer tarafında kimse yok.Seçim şansınız bile yok.
Topraktaki kokuyu üzerinde alabildinmi.
Cezalandırılan hangisiydi,hangi kanatlıydı ?...
Beklide geride kalan hiçbir zaman yoktu.Zorlanan tek şey kalbin ve zihnin.İnanmak nereye kadar…
Yanıltmaz ölümün pençesindeki aynada bulunan yüz
Zihninde yer eder nefesindeki yankılar
Özgür iradedeki son nefes
Hiçbir zaman bitmez tek bir ADEM tohumu kalmayana dek... 00:24 28.07.2008

1 Ağustos 2008 Cuma

zamana direnmek ne mümkün...

Gözlerini ovuşturdu,hafif kanlanmış ne kadar sıcak olsada içindeki soğuklamanın etkisiyle buhulanmış gözlerini açmıştı hayatın sonrasına meraklı olan amcam.Tanımıyordum.Kulağıma yaklaşarak fısıldadı;"kolumdaki bu saati gördünmü işte bu saati durdurup öylece insanları izlemek isterdim evlat.Zamanın öylece kalmasını isterdim.Hiç ilerlememesini.Hayata hep o donuk pencereden bakmayı isterdim evlat.Belkide seneler öncesine gidip gençliğimde kalmayı evlat.Kovulduğum yere gidebilmek için ölmeyi istemezdim.Peki senin kolundaki saat ne işe yarıyor" dedi usulca,ve sonra gitti.01.10 31.07.2008

29 Temmuz 2008 Salı

yaşam ve toprak...diğer hayatta.

Bazen yaşamla toprak arasındaki farkı unutup geriye özlem kılıyorum.Soruyorum kendime olmalımı…insan olduğumu unutuyorum.
Peki içinizde bulundurduğunuz sizinmi,özgür iradenizmi.Hissettiğiniz bumu.
Verilen bu şansta iradenizdeki amaç içinmi buradasınız.Birer birer kardeşlerinizi kaybettiğinizde onların hissetmekte olduğu son şey düşmek.Tekrar geri dönüyorum kafamda belli belirsiz sesler duyuyorum.
Düşüyorum çünkü ordan geldim.Niye buradayız bu bir sınavmı yoksa varsayımmı.Özgür iradenin bile temeli var.gitmekte olduğum yolu hiç göremedim.Umarım tekrar görüşürüz…diğer hayatta ve başka bir diğer hayatta.Ve düştüğüm yerdeyim.21:30 27.07.2008

23 Temmuz 2008 Çarşamba

bildiğini sanmak

sevmekmi yoksa sanmakmı.karar verebilmekmi yoksa verebilmeye inanmakmı.seçiminizi kendi içinizde değerlendirebilmekmi yoksa sahip çıkamamakmı.emin olduğunuzda yaptıklarınızın içinizde değerlendirmesini yaparken seçimizden öncesi sizin buna karşın duygularınızın çıkmazından alınan bi kararsızlık eğiliminden varsayım olarak sizi bu kararı vermenizi sağladıysa,seçmekte olduğunuz bu karar sizin için doğru olabilir ama karar verdiğinizin içindekiler size doğruyu getirmez...

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Çingeneler gibi olmak gerekli bazen,onların hayatları gibi hissedebilmek.Yaşadıklarını hayatına yaymak ama onları bir çırpıda hissedebilmek.Her şeyi olduğu gibi o anın ötesine itebilmek.
Tüm neyin varsa bir anda hepsini paylaşabilmek
.
Sınır olmalımı yoksa bu sınırı sizmi koymalı.
Yaşamak yaşamak…doyasıya içinden geldiği gibi yaşamak,hissedebildiğin kadar hissetmek.20:00 19.07.2008

13 Temmuz 2008 Pazar

Düşünmek ya da tam tersi bazen yeterli olmayabilir...

Toparlamalıydım kendimi.İnanmalıydım.Gözlerinin içine baktığımda güvenmeliydim insanlara.
Anlamsızca bir yerde durup düşünceli bakışlar atarken etrafa içlerinden benim olanları çıkartabilmeliydim.
Eylemleri yaparken zamana ve içindekilere yenik düşmemeliydim.Görmeliydim önceden sonuçlarını yaptıklarımın.
Aslında umursamamalıydım geçmekte olanları ,umursamam gereken tek şey zamanı geldiğinde geçmesini istemediğim andı.
01:43 13.07.2008

11 Temmuz 2008 Cuma

içinize açılan pencere

Adım üstünde adım,nefes içinde nefes,gözler içinde gözler…
Üstünde bir dayanak olmamalı çürümeye karşın duyguların.tüm içtenliğinle orda ol.
Kötü yada iyi, yanlış yada doğru tümü insanların düşünce ürünü,önemli olansa üretim biçimi,üretilirken içinde sakladıkları.
Önemli olan işte bu; insanlar,yollar,düşünceler,hedefler,amaçlar değişebilir ama insanın içi değişmemeli.
Aralarında kötü olansa sizi yanlışa iten hırsınıza yönelik duygu eğilimleri.Bunu kontrol etmenin tek yoluysa amacınıza ulaştığınızda işte tam o an durup kendinize zamanın penceresinden bakmak.
Sakın şaşırmayın, bir anda olması değil istediklerinizin size getirisi , tek sebebi isteme şekliniz.
Kabullenipte bekleyenlerse durup dururken ansızın yolunuza atlayanlar.
Yere dökülüp gidenlerse savaştıklarınız.

Kabullenmekten değil hayatım
Nede soluksuz bir adımda ansızın gelen bir yüz
Amacım değil yüz üstü bırakmak
Umudum değil, sevgimden etrafa saçılanlar
İçimdekiler hepsini yansıtan gerçekler 01:44 11.07.2008

8 Temmuz 2008 Salı


Yapmak istediklerin,amaçların,yaşamında ve uyurken daldığın rüyaların,insanların yüzleri,en sonunda yazdığın sayfaların bile soğuk oluşu işte o ufacık simsiyah,kapkara,alabildiğince karanlık noktayı dolduran bunlar mıydı sonu getiren.
Yanılgının yeri olmadığı duygularım bana ihanet etmek üzereler.
Aslında soğukkanlı olmaya çalışıyorum…
Belkide TANRI 'dan çok fazla şey istemişimdir.
Bir yol var ama o yolu bulamadıkça hiçbir önemi yok.
Hiç düşünür mü insan ağlarken üşümeyi…

Devam etmek , devam etmek sonuna kadar gitmek peki ya sonunda… olabilecekler?
İçinde yarattığın her şeyin gözlerinin içinde yanıp kaybolduğunu görmek…
Ulaştığın onca şey varken içinde bulunduğun karamsarlık niye…
Ölümün bile sonu var.
Şeytan gibi düşüncelerinden arınamadığında suçlu niye şeytanın ta kendisi ki,işte irade eksikliği bu olsa gerek.
Nereye kadar gitmesini istersin ki…
İnsan hüzünlerini israf yönünde kullanmaya bayılır.
Duygular ,hisler soğuklaşır,donar,kuraklaşır,hepsini bir anda içine alır,adeta görünmez kılar sis, onları.
Kırılır giderler göremez olursun,duymaz,hissedemez olursun.
Tek bir dal görünmez olana dek kaybolur.
İşte kemiklerinin ruhsuzca yerde yatışında sana eşlik eden,yanına son gelen akbabalar.
Onlarsa senin yaşamın içindeki tüm hatıralarını içinde sakladığın, gözlerini senden alıp giderler…
İşte hayat bunun için yaşamaktır…
Hep karanlık bir yol ama bomboş,kararsızlığın ta kendisi seni bulduğunda,inançların sana ihanet ettiğinde,değerlerin senden ayrıldığında,yapman gerekeni nasıl bilebilirsin ki?
Karar zor ve paylaşılmaz bir hüzün…25.12.07


Ak ak açan o yapraklar solmaya başladığında,yeni umutların başlangıcı mıdır bilinmez.Peki illaki solması mı gerekir...Hayatın o alınganlık yaptığı dönemlerde insanın yaşamında ne için arziyet etmesi onu hangi o sımsıcak güneşin açtığı beyaz bir günde hüzne boğması gerektiğini kabul edip,kendi hayatınızda buna göz mü yummalısınız...
Yok hayır ,güneşin mi ayı takip ettği yoksa ayın mı güneşi takip ettiği bilinmez bir oyun değil bu.Bu sadece bir tiyatro.Bu tümüyle TANRI'nın sahibi olduğu bir sahne ve bunu ne kadar iyi oynadığınız önemli değil yaptığınız şeyin içine ne kattığınız önemli.
Sen olduğunda çözülen her şey... Bin derdin biri seni güldürür;ama biri senin ruhunu öldürür!Çözersen hayal edebildiğin sayfalarda,silersin aklın olabildiğin silgiyle bütün yanlışlarını ama hep doğrusunu gördükçe!İşte o zamanki tat yaşamın içinde olduğun cennet,belkide sadece senin olan cennet.

Belki ölümün bile kendine ait bir ruhu vardır.Dökülürken yapraklardan sonbahar ağlamak niye kii?
· Her zaman zamanı gelince usulca gelmiş, yaşamımızdan usulca geçmiştir.
· Son bir bakış gözlerinin içinde ,hayat bahçendeki yaşamların hepsi işte o an onların nedenlerini sorgulamanın faydası ne…
· İşte onca zaman ve tek bir düşman fazla değil tek bir düşman sen ve ölüm.Peki diğer taraf ,amaçlarınız oraya ne kadar yansıyabilir ki.
00:17 07.01.2008

Ölüm, içinde bulunduğumuz yaşam için zoraki bir kural.Peki insan neden bu kadar karamsarlığa düşer ve üzülür? Ölüm korkusuz basit bir kapı ama diğer tarafa geçiş bir sunum olsa gerek;hayatınızda neyin doğrultusunda attığınız adımların sunumu.Bence ölüm hakkında olması gerekense,babalar evlatlarının ölümünü görmemeli,anneler evlatlarının ölümünü görmemeli.Krallar oğullarının ölümlerini görmemeli... 10:30 21.01.08

Ağaçların hafifçe yüzüne çarpan o yağmur bulutları öyle tatlı görünürki bazen…
Hafif bir sis var havada.Aynı insanların umutları gibi.
Niçin çabalarsan çabala görmek bazen imkansızdır ilerisini.
Bazense bu yaşamda büyük bir kaya parçası gibi kıpırdamadan kalırsınız,içinizde onca şey varken.
Yalnızlık hiç sormadan insanlara uğramaktan çekinmez.
Elinizdeki sihirli değnekle ne istediğinizi siz bile bilemizsiniz bazı zamanlarda.
Ne zaman bitmesisini istersiniz ki hayatın…
Ömür silginizdeki o kesitleri hangi kalem yapmıştır bilinmez.
Damlaların yeryüzüne düştüklerinde çıkardığı o her ses taneciklerinde,yaşamak ve yaşamamak arasında seçim yapamayan o kalbiminiz kaç kere atar bilinmez.
20.05 01.05.2007…




Hayat benim hayatım onu içtiğimde,vücudumda
yararlı yararsız hücrelerimde dağılırken kime neki benim içtiklerimden.Hepsi benim doğru olan da,doğru olmayan da.
Olmamalı biliyorum ama ben neyim…
Hiç ayrılır mı insan kendisinden.Neyin, nelerin ortasındayım.
Baksana bu benim oyunum olmamalı.
İşte bu on numara benim babam,bu benim babam demek için nelerini vermezdi ki gözlerinde damlalar içinde ne hayatlar saklayan o çocuk.
Ben körden iki gözü olan aptal bir çocuğum.
Heralde ben çiftçi olsaydım hasat zamanında tarlayı duygularım eşliğinde keser ve sonra insanlar aç kalır,tarlayı yukarıdan göremiycekleri için beş para etmezdi.
Peki hislerim, duygularım gerçekten bir değeri yok muydu.
İnsan kendi duygularına TANRI’dan önce yargı getirebilirmi.
Amaç içinde bulunduğunuz,yapmakta olduğunuz değeri var yada yok ortaya koyduğunuz ruhsuz bir çabamı bu.
Yoksa her şeyi,tüm ne varsa her şeyi bir kenara bırakıp aynı O’nun gibi''hadi durma koş arkandayım'' demesini mi isterdiniz hayatın.
Yinede bu hayata inanıyorum ben…
23:00 31.01.2008…


Onca seçim yapmak zorunda kalırsınız ki hayatınızda.
Seçiminizi yaptığınızda bu seçimi yaparken hangi hiç aralamadan,arkanızda kalanlara ufak bir bakış dahi atmadan girdiğiniz kapıdan çıkmamanızı kim garanti edebilirki.
İnsan amaçlarındaki kararsızlığının, ne de önünde ruhsuzca duranların neden amacının tam ortasında durmakta olduğunu,her şeyin sonuç kısmında geldiğin noktanın doğrumu yoksa yaptığı yanlışın kaybettirdiklerinin tam ortasında anlayacaktır.
Anladığı zaman kendi hayat hikayesinde bitirdiği bu bölümde kazandığı her şey, kaybettikleri…
Düşen onca yağmur damlası arasında hangileri hislerine çarpar,hangileri seni ağlatır.Nereye kadar izin verebilirsinki onlara…
Bölümün sonuna geldiğinde kazandıklarının yanındayken, eğer kaybettiklerin değerlerinse işte o zaman diğerlerinden farksız kalırsın…
16:35 06.02.2008…


Sararmış yapraklarında harfleri hala bir çabayla barındırmaya çalışan o eski defterler…

O hafif kahverengi toprağı üzerinde koşuşturan küçücük ayaklar. Ağaçların beyaz pembesiyle açan ilkbaharın gelişi.
Ağacın dalından ince bir halatla sarkıtılan tahtadan yapım bir salıncak.
Ufak bahçesinde yürüyerek patikalaşmış bir yol, etrafında ufacık çiçekler.Yan tarafta duran üstü kapalı bir boşluk var bahçeyi gören.Tam orada tahtadan bir masa etrafında gevşemiş vidalarıyla duran sandalyeler, ilk baharın ılık sabahlarında, sıcacık yaz sabahlarında kahvaltı için hep oradalar.Ne heyecanlar, ne sevinçler, ne hüzünler gördü o ev.Ne ilkbaharlar ne sonbaharlar gördü o ev.
Peki ya şimdi…
Bahçenin içindeki o dar patika, üstünden geçilmeye geçilmeye kaybolmuş, o ufacık çiçekler yok artık.Ağaçlar kışın onlara sunduğu yağmurla hayatta kalmaya çalışan, hala o görünümünü zorda olsa korumaya çalışan tek varisler.Artık ne sandalyeler var ne de tabakların bayram yaptığı masa.
Duvarlarında bir hüzün var artık. Göz kapakları yok pencerelerinin, eskimiş gazeteler,kartonlar var artık.
Ev hep üşümekli artık , ev hep ağlamaklı.
Etiyle, kanıyla, ruhuyla onca şeyi paylaştıktan sonra ödülü bu muydu?
10:20
12.03.2008

Gün her zaman ki gibi aydınlığa kavuştuğunda,hayata dair yeniler öğrendikçe hep geriye dönmek hiç ilerlememek yüzyıllar öncesine dönmek,sadece insanoğlu için yaşamak istiyorum.
Bu kargaşalığın içinde bu inançsızlığın nedeni nedir hiç anlayamadım.En sonunda amaçsızlığın yolunda ayaklarımı hiç yön vermeden bıraktım öylece.Bu kadar mı…hiç bilmiyorum.
Hiç düşünmemeyi öğrenmeye çalışıyorum.Ne zamana kadar?
Onca inandığın şeyden sonra güvendiğin hiçbir şeyin kalmaması.
İnanman gerekenleri nasıl kestirebilirsin ki.
Yazık ,yazık sadece yazık .Verilen bu yaşama şansı bunun içinmi.
Anlamak zor da olsa çabalamak önemli.
Bilmem…Dokunuşlar ne kadar etkili.Sanırım en iyisi kepenklerini bu hayata kapayıp gitmek. 23:45
16.03.2008

Hislerimde soğuklamanın eşiğindeyken kim ne yapmamı söyleyebilirki bana.Tekilliğin sınırındayken diğerleri beni nasıl düşünebilirki.Hayallerimi dört duvar arasına nasıl sığdırabilirsinki.Tamdan eser hiçbir güven yok içimde.Hiç önemi yok gibi güneşin.Hep karanlık olsun farketmez.Körlüğüm işte bu safaya kadar geldi.Yüzlerinde hep yalandan suratlar.
Hayatımda son durak gibiyim.Göremesemde ilerisini hiç gitmek istemiyorum.İçimdekilerin ışığı bir anda sönüverdi.Sanırım o da anladı amaçsızlığın mücadelesini.Hayallerimin üstüne tek bir yağmur damlası yeter.O kadar uzaklara gitmeye gerek yok ben tam burada hayallerimin tam ortasındayım.Mutlu olmayı unuttum.Babamın elini tutmayı çoktan unuttum.Korkularım masallardaki canavarlar değil, korkularım insanlar.
Soğuk hiç önemli değil,hayallerim buz gibi zaten.Güneşin, sıcacık yüzünü hissetmeyi unuttum.Tel tel döküldü içtenliklerin hepsi,yerinde değil artık olması gerekenler.Gölgeler,karanlıklar,güneşin açtığı hiçbir yerde yokum artık…Yapayalnız düşünceler içindeyim.22:03
17.03.2008…

2x…
Hayat felsefesi gibi bir şey…
İkiyi oluşturan birlerden bir tanesi nesnel olarak ya da düşsel olarak evrende gerçeğe yakın olarak kabul edilen.
İkiyi oluşturan birlerden diğeriyse gerçeğe yakın olarak kabul edilene, onun hakkında bilinmeze dair yorumlar, olması gerektiğine inanılanlar , olumsuz düşünceler.
Peki insandaki durmaksızın devam eden bu merak , neden bu ileriye gitme arzusu.
İşte ikinin yanındaki X ise insanların olumsuzluklar üzerine kurduğu tüm çabalar sonucunda dahi olsa gerçeğe yakın olan hakkında hiçbir zaman öğrenemeyecekleri.
Yani yaşarken gözlerinizin içinde yansıyan görüntülerin hepsi birtek kendizin göebiliceği bir ayna.
Gözlerinizin içinde onca yansıma varken aralarındaki doğruları görmen zormu.Peki bu seçimi yaparken ruhsuzca gelmesi gereken günü bekleyen kemiklerin bilgilerine ihtiyacın var mı…
Odak noktan öyle olmalı ki her yanlışa , her doğruya kendi duygularının yansımalarını gönderebilsin, onların hangi değerde olduğunu anlayabilsin.
Her yerde alıntılar var hislerinden.Tek bir görünüm yok aklında belki ama gönderdiğin o karşılıklar aklının içinde nesenel bütünlüğe yakın.İfade ederken bir bütünlük yok ama sizi o düzleme itenler hep yansımalar .Doğru yada yanlış.
Sanki gerçekliği hiçbir zaman oluşamayan 2’nin yanında duran X gibi. 23:11 21.03.08


Açık yada değil.Belkide aralı , olması gerektiği gibi.
Hangi durumunda olduğu önemli değil, neyden yapıldığı önemli değil.Önemli olan kapının şu an ki durduğunuz tarafıyla diğer tarafı.Önemli olan oradakilerle durduğunuz yerin uyumu.Uymayanlar olduğunda diğer tarafa uyumu sağlamak için durmakta olduğunuz zaman dilimindeki size ait olanları bırakır mıydınız…

Kapıyı çekip gittiğimde kapı hiç kapanmadan öylece , sonuna kadar açık kalıvermişti.Üzüntülerim ne arkamdaydı ne de önümde.Hayatın rüya kısmının tam ortasında kalıvermiştim.
Adım atmak istemiyor muydum yoksa atamıyor muydum,olanların farkında bile değildim.Donukluğum tam orda başlayıvermişti.Geri bile dönemedim.Hiç değişmez diyebilir misin….Bıraktıklarım tek bir fısıltıyla yeniden aynı yerindeler sanki beni hiç terk etmemiş gibi.

Mavi yeşil sokaklarda gezinirken su oldukça bulanık.
Pencereden , diğer tarafta ne olup bittiğini kestiremiyor insan.
Sokaklardan birinde tırnaklarını gitarın teline her dokunuşunda,adamın hayat diye bağırdığı bariz belli.Başka bir sokaktan geçerkense ileriye doğru derin bir bakış var ,bakarken görmek istedikleri değilde önünde hep çelişkiler var.
Yaklaştıkça korku nedir bilmek istemezsin, yalan nedir tanımak istemezsin.Küçük hayaller her yerden yırtınırcasına bağırmakta.
Kolayın diğer tarafı var ama zorun diğer tarafı yok.
İçindekileri bilmeni engelmene gerek yok zaten hep içindesin sadece dışa vurumu zor.Üç doğru bir yanlışı silseydi yaşamımdan hayata sonuna kadar asılırdım.
07.06.2008. 14:22
Sıkmam canımı nezarathaneler için,banane insanların hapislerinden,sevgilerinden…kimse arkasından dönüp bakmasın…Hele hiç gülümseyerek hoşça kal demesin bana.Herkes sadece kendini sevsin.
Aslında kendinle savaşırken yaptığın tepkiler,gecenin karanlığında dışarıya çıkıp yıldızlara doğru Tanrı’m nerdesin!gibi haykırmaktan başka bir şey olmasa gerek.
Ne varsa o an çıkartıver içinden aşktan başka, o kalsın bir gün mutlaka onunda zamanı gelir.Umutlar,sevinçler,hatalar,göz göre göre yaptığın yanlışlar,kimse kalmadığında yalnızlık bu muydu diye soracakmısın kendine.
Hayat ve hayal insanın ne kadar çok reaksiyonu vardır bu ikileme.Gerçeğe duyarlı hislerle yapmak istediklerinizin bileşimi.
Pencereyi hiç kapatmamak o ana öylece durup bakmak öylesine bakmak ki saçların sakalların ağırasıya kadar bakmak.Gelmesini istediğin, onun için neleri göze aldığın, gecelerini kaybettiğin,gelip geçmesi bu kadar kolay bir an içinmi.
Gördüklerimden değil mutsuzluğum, duyduğum inançsızlıktan, hissedemediğim güvenden.İkinci evim bunlar.
Herkes gibi doğduk , herkes gibi büyüdük, herkes gibi öğrendik ama herkes tek başına hissetti. 01:37 27.06.20008







Küçük bir kız çocuğu
Tam olarak farkında değilim hayatın.
Sevgiden yana bir sürü hayalim var.
Karamsarlığa hiç yer yok içimde.
Tek hedefim kendi maratonumu bitirmek.
Sokakları dolaşıyorum her kapıdan ayrı bir fısıltı…
Hangisine kulak versem diye şaşırdım.
Tam o zaman canım annemin söyledikleri aklıma geliverdi’’biz toprak anaya misafirliğe uğradımızda sakın sokaklarda gezinen fısıltılara aldanma’’deyişi:Evet buldum! diye bağırdım içimden geldiği gibi.Anlamıştım o an , tamamen yalnız kaldığımda kendi düşüncelerim benim her şeyimdi.
Aralara girmeye çalışırken hava bile sıkıştı, insanlar nasıl sıkışmasın bu kalabalıkta.

Duyguların çapraz bir dağılımda, hislerin anlamsızca yollarına yön vermekte.
Kendinse gözlerinin gerçeklik payını ortadan kaldırdığı bir yoldasın.Neyin amacında olduğunu bilmeden attığın adımlar, iradenin olmadığı sorumlulukların, bir anda olup bitenler,sanki amaçsızca bakışların arasında kayboluşun,eski plak kaplarının üzerinde yazanların, sana geri dönüşü olmayan zamanı hatırlatışı…
Parça parça, nefes nefes kabullenmektense, tüm ne varsa olduğu gibi içinizden istediğiniz gibi etrafınıza saçmak , içinizde tek bir parçasını bile bırakmamak, sanırım bazen en doğrusu bu.
İnsan kendini onca şey varken artık oracıkta saklamamalı onları, yok saymayı denememeli.Kendi içinde gördüklerini inkar etmemeli.
Beklide bazen hayatınızda önemli olanları unutmamalısınız yada öyleymiş gibi davranmamalısınız.
Peki aşk nedir bilmelimi insan,devam etmelimi,sahip çıkmalımı yoksa olması gerektiği gibi öylece bırakıp gitmelimi…
Bazen susmakmı yoksa susmamakmı bu ikisi arasında iyi bir seçim yapmak size kördüğümde saklanan korunaklı değerleri kazandırabilir. 22:08 29.04.2008

Tarihin kesinlikle tekerrür ettiği yalan olmalı.Evler hep eski balkonlarını yenileyemezsiniz.Sanki insanların ruhsallığıyla korunan canlılar gibiler.
İnsanlarda aslında hep aynı sadece ufacık bir fark var ruhlarının kılıfları değişmekte.İnsan bir şeyleri zorlamamalı, o kendisi benim diyebilmeli.Önemli olansa onca insanın arasında taş gibi durabilmek.öyleki bu kababiyetle bile bir şeyleri öğrenebilmek, bir şeyleri öğretebilmek…30.06.2008