25 Aralık 2008 Perşembe

yaşlanma öyküsü


başlıksız bir hayatın ardından gelen bir yaşlanma öyküsü.

geriden gelenlerim gibi unuttum artık tüm geçmişimi.

kalanlarım bir göz içi sakladıklarım.

kimseler...

sandığım bir hayat...

başlıksız bir hayat...


Bir anda ölüm geliverdi aklıma.
Sıkışan bir ömür dört duvar arasına
Hayatımdaki yollarım gibi yüzümde belirginleşmiş cevaplar.
Kısrak bir tohum gibi kaybolan mutluluklarım
Arkamda kalan cevherler dolu sandıklarım
Sinema koltuğunda kalan hayatlarım…
Bir yıl gibi koca bir hayat
Oysa ne kadar da çok hayat tutmuşum.
Eksiksiz bir metin gibi adımlarımda göz yaşlarım…
Yüzümde ufak bir tebessüm yanımda olamayan babam için…
Dudaklarımdan eksik olmayan kurşun kalemimin tadı.
Hayatımın sonuna geldim,dünya da değişen ne?insanlar dışında.
Zamanın içinde saklanmış bir korku,yaşlanmak.
Hayatı yaşamaklı olmayanların hiçbir zaman erişemeyecekleri bir mutluluk “yaşlanma korkusu”.Öylesine sevmişim ki hayatı,hayatımdaki insanları.Bırakamamışım gerilerde hiç.
Eskimiş aile öyküleri gibi gece yatağıma düşenler.
Tek bir dilek dilesem hiç bitmesin desem,biliyorum kendini güldürmek gibisi yoktur.
Durmak gibi hayat…
Bilemediğim tek soru
hayatım bana mı ait…
Rengi,yüzleri gibi vurdu
üstümde duran kostüme.
Bir pencerem var
iç tarafında duran dünyamdan başka hiçbir şeyim yok bana ait olan.
Yenemediğim üzüntülerimde hala dimdik duran bir adam…
Olmazların arasında bitmez bir savaş…
Bitmez bir insan kargaşası.
Yüreğimdeki sıcaklık gibi geçici hevesler…
Yine de elimde tükenmeyen bir yaşam sayfası.
Gözlerimdeki yaş biter
Zihnimdeki kalem tükenir
Ve ne zaman rüyalarımı görmez olurum
Artık ben hayat için yokum nede hayat benim için…
İnandıklarım yanımda olamayan insanlar gibi
Artık son bir söz için tek bir nefes…01:53 25.12.2008

22 Aralık 2008 Pazartesi

Düşünceler içi yaşam...

İrade eksikliği yüzünden etrafa dağılan saçmalar gibi yer bulan korkular.Seyir eden bir gezgin gibi tamamlanmamış bir rüya turu.Aslında gerçek olmayan bir rüya havuzu.Dokunuşlar öncesi tuzlu suyun tatlı suyla çarpışmasından doğan sıcak bir his ve sıcak bir ilişki.
Hava karardığında görünmez dokunuşlar.Yanlış bir düşüncenin intihar etmesi gibi.İçinde tutabildiğin onca şey varken bir anda zamanın içine döktüklerin,senin için bir yükseklik duygusu gibi çökücü bir zemin.Tam burada düşündüklerinin savaşı gibi öncesinden gelen adımlarının artık anılarında yer edinmesi,sende ne kayıp nede fazla bir hayat alkışı.Aralarındaysa sevgi,bolca düşünce demek.Geriye kalan ellerinde duran harap olmuş bir kalp çarpıntısı.İleriye dönük düşüncelerinde duygusal bir salata karışımı.
Şimdi uçurum ucunda karar ver yalnız bir bank mı… yoksa karmakarışık bir oyun içi kavgası mı.
Yaptıklarınla bağdaşmayan bir düşünce yapısı.
Kendinden önce düşünmek istemediğin çökük bir ev.
Renklerin hiç birisi uyumsuzluk göstergesi için uyumu sağlarken içinde sakladığı mutlu bakışlar dışında soğuk bir surat.
Paralel bir hayata dönüş yolu gibi içinden çıkıp geldiğin bir beden…

18 Aralık 2008 Perşembe

farklı bir zaman öyküsü...



His kırıntılarımın,düş kırışıklığına uğradığı yüzüm.
Gözlerimde oyun perdesi gibi dalgalanan ve yansımalarına engel olamadığım hayallerim.Sebepten sonuca kadar bir sürü çapraz ilişkim.
İçime değersiz gibi görünse de,gözlerimde değer bulan bakışlar.
Düşüncelerimde yer edinse de karar veremediğim anlamsızlıklarım.
Mutsuzluklarımın yansıması gibi içsel duygularım.
Birebirsizliklerin uyumunu göz ederken aslında fark edemediğim tutuşlarım.Gözlerimden atmak istemediğim irade içi eğilimlerim.
Aslında gideremediğim bir sürü mutluluk.
…ve belki de hak etmediğim kalbimin çarpışları.
Hayatımdaki tüm her şeyden uzaklaşabildiğim dikdörtgen bir hapis,her şeyi unutabildiğim tek yer.
…desem hayatımda ne değişir,olabildiğince karmakarışık adımlarım.
Gerçeğe,yansıtma gerçeklerim…zaten şeytan da bir melek,eskisinden farklı.Güvenmediğim tek bir an bile yok ve kendime de beklemem.
Yüzüme çarpan sözlerin ağırlaştığı zaman sahneleri,içlerinde bir yığın düşünce dansı.
Anlamını verebilsem de anlamak ve bilmek istemediğim bedenler.
Gözümün altında ufak bir toprak kırıntısı,hayallerim gibi kuru.
Eğilimlerim,neden ve niçin ilişkisini iyice düşünüp içimdeki derinlikte kendime verdiğim cevaplar;yani doğru olmakla arasında kaldığım kararlar.Farklı bir insan için farklı bir zaman hikayesi.
Kalbi açık,bir o kadarda gizemin içindeki gizli giriş çıkışlar.
Beklentilerim gibi soğuk ellerim.Dudaklarım kuruyalı az bir zaman geçse de,farklı bir çift göz içindeyim.
Etrafımda ağız kalabalığıyla düşüncelerini satmaya çalışan insanlar.
Yolumda giderken hemen yanı başımda seğir eden göz oyunlarım,her adımımda izlerim düşen her yaprağı.
Susayan bir gölge var içimde.
Benimki diğerlerinden biraz daha farklı bir zaman aşımı.
16:43 18.12.2008

15 Aralık 2008 Pazartesi

...sonu


kurumuş bir ruh,gölgesinde yeşil yosunlar hayat belirtisi...Dileklerin içinde gecelerin sesiydi ağlayan.Doğumla gelen bilinç altı sorular...yanıtından önce hazır duraklı cevapların.Susmadan söylemeli,ya zamanı duraksamalı ya da öylece geçmeli.Sesinle birlikte dokunabilmek.İşleyişinden belli;kör bir makas,açılmayan karmaşık bir halat ve yarattığın onca şeyden sonra vurduğun mühür.Karelerden bulmaca oyunu,içinde kendimi sordum ama bir bilen bile yok.somurtuk yüz hikayeleri,boşluğa düştümmü kaçırmak istemediğim fırsatlar yalancısı.Etkisinde kalmadığın ellerin etkisiydi yalancı ısıtmalar.Bir an bile durma,kaçtığında doldurduğun onca anı.

...yönüyle eğilimleri doğrultamadığın al ve ak yuvarların,dur.

...sonraki beden durakların.

...kınısına girmeyen gözlerin.

...sonu

14 Aralık 2008 Pazar

sonra...öncesinde

oynamaklı bir beden gibi hislerim
yalandan evler gibiydi yüzümdeki insanlar
ah birde anlayabilsem görmemin sebebini
anlayabilsem doğru olmaz mı
gerçeklerime yakın olsam
büyümek miydi korkum...
bilmek istemesem
arkamdan fısıldayan insanlar mı doğrularım.
ah bir de anlayabilsem elimin soğukluğunu
bir de şu hislerim
gerçeği yakalayabilsem,duygularımı öğrenebilsem
inanır mı gözlerimdeki insanlar...
ufak bir dokunuş yeter eve dönüş yolunda.
dokunuşlar;adımlarımın yönü gibi değişirdi hislerimde.
tebessüm;sisli tepelerin uğultulu zamanları gibiydi yüzümde.
bazen insan üflemeliydi bir kaval gibi kendini rüzgara karşı
eski yıpranmış bir koltuk odanın gölgesin de kalan
sakladığı bir o kadar dokunuş içinde dışarıya atamadığı.
peki sen gizlensen mi,çıkabilsen mi...
ellerimde değeri bilinmeyen bir dokunuş...21:28 14.12.2008

zamanın göz kırptığı vakit...


Nefes hareketleriyle buhulanmış camın arkasında biçimsizce ve kontrolsüz hareketleri ve de ölüm kokusuna sarılan gözler,gözlerimin içinde yer bulurken,yerde yatan beden ölümün nefesini koklardı,soğuk kaldırım taşı üzerinde.Anlamsız gibi görünen bir beden dansı.Tam o an zamanın göz kırptığı vakit ölüme yakın olabilmek için meraklı gözler görüyorum.
İçimden şöyle demek gelirdi hep;merak etmeyin zaman yaşlı bir öksürük gibi sırtınızı sıvazladığında işte o zaman yaklaşmakta olan,öfkenin korkuyla birleştiği nefesi hepiniz bir gün hissedeceksiniz.
Meraklı gözler var etrafımızda meraklı gözler.Bir tahıl parçası gibi dağılırdı zamanın o gepe geniş ağzında merakla hayata bakan gözler.Çiğnerdi,ezerdi,ufalardı hayat.Yaşlı bir öksürük gibi haber verirdi hayat.
gölgeler nefesli
gözlerinde vardı…
ve diğer taraf için olsa da düşünerek yakındın.
Gölgesinde durmak , yaşlanmış bir banka oturmak gibiydi.
Adımlarının önünde bulunan,fotoğraflarda üşümüş türlü yüzler.
İzlerinde bıraktığın sıcak nefesler.
Yeşeren ufacık gözler.
Ama ölebilirdi gün ağardığında insan.
Savaşlar devam edebilirdi,kanlar içinde çırpınan insanlar için.
Yok olmuş hayatlar gibiydi soğuk bir avuç içi.Artık ağlayamadığın fotoğrafların kalırdı ellerinde.
Belki bir gün yetebilir hepimize hayat…

12 Aralık 2008 Cuma

bir garip yaşam öyküsü...

Hayvanlar gibi koşuyoruz,
düşünce yeteneğimizi kullanmadan.
Gözlerimizdeki pencereleri her geçişimizde yüz yüze
içlerinden ellerimizi tutup birleştiriyoruz hiç cam yokmuş gibi.
Bakışların ötesinde ağlayışlar var
bakışların ötesinde sağır kulaklar,kör gözler var.
Anlamsız bir mücadele gibi
oysa kaldırımda düşünen bir adam.
Düşünmek yettiği kadarıyla yeterdi
insanlar tutmakla zevkleri arasında kalırlar
kendilerinden doğruları reddederlerdi.
Uçmakla ağlamak arasında kalır
mutluluğa takılır
ve ömrü bitince ihanete uğramış gibi susar,
gözlerinden yaşların süzülmelerini beklerlerdi.
sonunda...
sonunda mı? ne olur du?
ölüp giderler di canım...02:02 12.12.2008

9 Aralık 2008 Salı

yuppii...mutluluğun diğer tarafı:sanki bağlamını kurmak gibiydi...


Koklamak gibi,sanki hislerinde bütünleştirememek ona dokunamamak ama bu anın farkına varmak.
Sevdiğin insanlardan birisi sorar “mutluluk ne demek?”.
İçindeki kontrol etmeksizin yapmakta olduğun şeyin ya da dışarı vurumlarındaki paylaşımının,belki de bir tek kendi içinde duygu değişikliğinin yüzüne şekil vermesiydi mutluluk.
Ya duygularında acı yokken,mutlumuydun.
Belki de bir türlü dokunsal bir hisse dönüştürememekti gerçeği.
Ya duygularında çirkinlik varken yaptıkların ve bu sadece bir tek seni duygularında değişikliğe ittiğinde bunun adı mutluluk mudur?
Sorsaydınız,hayatta yaşamaklı olan duygularını kaybetmiş yaşlı bir adama mutluluk nedir diye,heralde cevabı ‘mutluluk her şey’ derdi.
Sanki beklentilerin dışında farklı bir şekiller dizesinin bir adım ötende belirivermesiydi.
Bıraktığın bir notun seni üç gün sonra mutlu etmesiydi.
Gözlerinizi kapattığınızda etrafınızdaki ışığın yok olsa dahi sanki hala içerde ışık varmışçasına gözlerinizin içinin aydınlık olmasıydı mutluluk.
Sona ermekle beraber tüm çabaların doğruya ulaşmasıydı.
Söyleme sonun geldiğini,
Söyleme bittiğini.
Susmaklı iki dudak gibi kal orda…
Zamanın derinliğinde bırak ,geçmişin gölgesinde değil.
İradendeki bir oyun parçası.
Ve yağmurlu bir günde eve geri dönmekti mutluluk…02:24
06.12.2008

7 Aralık 2008 Pazar

yürüyorum...yaptığım sadece bu yürümek.




Zaman… kanı dökülürdü akardı hayatımın içine.Silerdi göz yaşlarımı kanıyla.
Sevmekti yaprağında duran damlalar.
Topraktı günleri bekleyen.
Sormaktı hayat,sislerin içinde gizlenmekti hayat,saklanıp sorular sormaktı hayat ve sorsaydınız hayat bendim.
Sakın sorma neden diye,sorma.
Bir yerler,
görüyorum hepimizi
karanlık bir yerler.
İçindeyiz hepimiz,
hüzün dolu bir bahçe,
gözlerimin içindeydi insanlar.
Hatta yeni doğan bebekler gibi saf umutlar hepsi içerdeydi.
Kolsuz bacaksız insanlar gibiydi umut ilk doğduğunda.
Şimdilerdeyse koca bir çocuk gibi acıyı öğrendiler.
Param parçaydı çocuğun elindeki hayat bulutu.
Karanlık gibi bir patlama ;sesi içimdeki çığlıklar gibiydi ama şimdi bir tek rüzgar var orda.
Gelmezdi aklıma,sahnede tek ve sadece ben varım kocaman hava kabarcığının içinde.
Bağırsam neye yarar,ağlasam neye yarar.Bir et parçası bile yok.
Ben özlemedimmi,ben istemezmiyim ama bazen paylaşılanlar değilde gözlerine karşı anlattıkların önemlidir.
Düşünmek köreltirmiydi insanı,aç bırakırmıydı heveslerinden.
Hiç gitme diyemedim ama gel de diyemedim hırsımın öfkesine.
Vardı evet hayallerim,inançlarım,yaşama karşı bir hevesim…yokluk fakir bir ev sofrası gibi yer edinir oldu içimde.
Kovuyorum,bağırıyorum,çağırıyorum ama yine de ordalar.
Gidiyorum,yürüyorum yaptığım sadece bu yürümek.
23:34 28.11.2008